1- Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Besmelenin,
her surenin bağımsız bir ayeti mi, yoksa bütün surelere başlarken
okunan tek bir Kur'an ayeti mi olduğu konusu tartışmalı bir mesele
olmakla birlikte, geçerli görüşe göre o, "Fatiha suresinin ayetlerinden
biridir ve bu surenin sayısı besmeleyle yediye tamamlanmaktadır."
Nitekim bir yoruma göre yüce Allah: "Andolsun, biz sana ikişer ikişer
tekrarlanan yediyi ve bu büyük Kur'an'ı verdik."·(Hicr Suresi, 87)
buyruğu ile Fatiha suresini kasdetmiştir. Çünkü bu yedi ayetlik sure
yüce Allah'a övgü ifade etmekte ve namazların her rekâtında
tekrarlanmaktadır.
Okumaya ve herhangi bir işe yüce Allah'ın
adıyla başlamak ise, Allah tarafından Hz. Peygamber'e vahyedilmiş bir
edep ve saygı kuralıdır. Bu kural ilk inen ayet olduğu ittifakla kabul
edilen "Rabbinin adıyla oku" (Alâk Suresi, 1) ayetinde ifade
edilmektedir. Yine bu, Allah'ın "Her şeyin başı, sonu, zahiri ve
batını" olduğunu vurgulayan İslâmî düşüncenin temel ilkesiyle uyum
içindedir. Buna göre O, her varlığın varoluşunu kendisine borçlu
olduğu, her başlananın başlangıcının kendisinden kaynaklandığı tek
gerçek varlıktır. O halde her başlangıç, her hareket ve her yöneliş
O'nun adı ile olur.
Yüce Allah'ın, başlangıçta "Rahman" ve
"Rahim" sıfatları ile nitelenmesi, rahmetin bütün anlamlarını ve tüm
değişik hallerini kapsar. Bu iki sıfatı aynı anda kendisinde
bulundurmak sadece Allah'a özgüdür; tıpkı "Rahman" sıfatı ile
nitelenmenin sadece O'na özgü olması gibi.
Buna göre herhangi
bir kulun "Rahim" sıfatı ile nitelenmesi caizdir. Fakat "Rahman"
sıfatını herhangi bir kula yakıştırmak iman ilkeleriyle bağdaşmaz. Yüce
Allah'ın bu iki sıfatın her ikisi ile birlikte nitelenmesi ise gayet
normaldir.
Bu iki sıfattan hangisinin, taşıdığı merhamet
bakımından diğerinden daha geniş kapsamlı olduğu tartışmalı bir
konudur. Fakat biz burada bu tartışmanın ayrıntılarına girmeyecek,
yalnızca, bu iki sıfatın bir arada merhametin bütün anlamlarını, bütün
hallerini ve bütün alanlarını kapsadığını belirtmekle yetineceğiz.
Her
işe Allah'ın adı ile başlamak ve bu başlamanın yansıttığı Tevhid
(Allah'ın birliği inancı) ile edep kuralı nasıl İslâm düşünce
sisteminin ilk temel ilkesini oluşturuyorsa, "Rahman" ve "Rahim"
sıfatlarının da merhametin bütün anlamlarını, bütün hallerini ve bütün
alanlarını kapsaması, bu düşünce sisteminin ikinci temel ilkesini
oluşturur ve Allah ile kulları arasındaki ilişkinin gerçek mahiyetini
belirler.
Besmelenin ardından, hamd ederek, tüm alemlerin Rabbi olduğuna inandığımız Allah'a yönelmeye sıra geliyor:
2- Hamd, tüm alemlerin Rabbi olan Allah `a mahsustur.
Allah'a
hamd etmek, mü'min bir kulun Allah'ı anar-anmaz kalbinden taşan
duygularının ifadesidir. Çünkü en başta bu kulun varoluşu bile
yaratıcısına karşı hamd ve övgüyü gerektiren ilâhi bir lütuftur. Her
an, her saniye ve her adım başında yüce Allah'ın sayısız nimeti ardarda
sıralanmakta, birbirini izlemekte ve başta insan olmak üzere bütün
yaratıkları kapsamına almaktadır. Bundan dolayı her işin başında ve
sonunda Allah'a hamd etmek İslâm düşüncesinin temel kurallarından
biridir; "O, kendisinden başka ilah olmayan Allah'tır. En başta da en
sonda da hamd O'na mahsustur." (Kasas Suresi, 70)
Allah'ın mümin
kuluna karşı olan bağış ve fazileti o derece yüksektir ki, bu kul
"Elhamdülillah (Hamd Allah'a mahsustur)" dediğinde, ona bütün ölçülere
baskın gelen ağırlıkta sevap yazar. Nitekim Sünen-i ibn-i Mace'de,
Abdullah bin Ömer'e dayanarak kaydedildiğine göre Peygamber efendimiz
şöyle buyuruyor: "Allah'ın kullarından biri "Ya Rabbi, sana zatının
ululuğuna, saltanatının yüceliğine yaraşır biçimde hamd ederim" dedi.
Bu sözün değerini ölçemeyen kulun amellerini yazmakla görevli melekler
ne yazacaklarını bilemediler. Bunun üzerine Allah'ın huzuruna çıkarak:
"Ya Rabbi! Senin kullarından biri öyle bir söz söyledi ki, onu nasıl
değerlendirip yazacağımızı bilemiyoruz" dediler. Yüce Allah, -kulunun
ne dediğini daha iyi bildiği halde- meleklere: "Kulum ne dedi?" diye
sordu. Melekler: "Ya Rabbi! O, `Ey Rabbim! Sana zatının ululuğuna ve
saltanatının yüceliğine yaraşır biçimde hamd ederim' dedi" diye cevap
verdiler. Bunun üzerine Allah o meleklere: "Kulumun o sözünü ağzından
çıktığı gibi yazın. O sözün karşılığını, kulum kıyamet günü huzuruma
geldiğinde bizzat ben kararlaştırıp veririm.." buyurdu...
DEVAM EDECEK...
Besmelenin,
her surenin bağımsız bir ayeti mi, yoksa bütün surelere başlarken
okunan tek bir Kur'an ayeti mi olduğu konusu tartışmalı bir mesele
olmakla birlikte, geçerli görüşe göre o, "Fatiha suresinin ayetlerinden
biridir ve bu surenin sayısı besmeleyle yediye tamamlanmaktadır."
Nitekim bir yoruma göre yüce Allah: "Andolsun, biz sana ikişer ikişer
tekrarlanan yediyi ve bu büyük Kur'an'ı verdik."·(Hicr Suresi, 87)
buyruğu ile Fatiha suresini kasdetmiştir. Çünkü bu yedi ayetlik sure
yüce Allah'a övgü ifade etmekte ve namazların her rekâtında
tekrarlanmaktadır.
Okumaya ve herhangi bir işe yüce Allah'ın
adıyla başlamak ise, Allah tarafından Hz. Peygamber'e vahyedilmiş bir
edep ve saygı kuralıdır. Bu kural ilk inen ayet olduğu ittifakla kabul
edilen "Rabbinin adıyla oku" (Alâk Suresi, 1) ayetinde ifade
edilmektedir. Yine bu, Allah'ın "Her şeyin başı, sonu, zahiri ve
batını" olduğunu vurgulayan İslâmî düşüncenin temel ilkesiyle uyum
içindedir. Buna göre O, her varlığın varoluşunu kendisine borçlu
olduğu, her başlananın başlangıcının kendisinden kaynaklandığı tek
gerçek varlıktır. O halde her başlangıç, her hareket ve her yöneliş
O'nun adı ile olur.
Yüce Allah'ın, başlangıçta "Rahman" ve
"Rahim" sıfatları ile nitelenmesi, rahmetin bütün anlamlarını ve tüm
değişik hallerini kapsar. Bu iki sıfatı aynı anda kendisinde
bulundurmak sadece Allah'a özgüdür; tıpkı "Rahman" sıfatı ile
nitelenmenin sadece O'na özgü olması gibi.
Buna göre herhangi
bir kulun "Rahim" sıfatı ile nitelenmesi caizdir. Fakat "Rahman"
sıfatını herhangi bir kula yakıştırmak iman ilkeleriyle bağdaşmaz. Yüce
Allah'ın bu iki sıfatın her ikisi ile birlikte nitelenmesi ise gayet
normaldir.
Bu iki sıfattan hangisinin, taşıdığı merhamet
bakımından diğerinden daha geniş kapsamlı olduğu tartışmalı bir
konudur. Fakat biz burada bu tartışmanın ayrıntılarına girmeyecek,
yalnızca, bu iki sıfatın bir arada merhametin bütün anlamlarını, bütün
hallerini ve bütün alanlarını kapsadığını belirtmekle yetineceğiz.
Her
işe Allah'ın adı ile başlamak ve bu başlamanın yansıttığı Tevhid
(Allah'ın birliği inancı) ile edep kuralı nasıl İslâm düşünce
sisteminin ilk temel ilkesini oluşturuyorsa, "Rahman" ve "Rahim"
sıfatlarının da merhametin bütün anlamlarını, bütün hallerini ve bütün
alanlarını kapsaması, bu düşünce sisteminin ikinci temel ilkesini
oluşturur ve Allah ile kulları arasındaki ilişkinin gerçek mahiyetini
belirler.
Besmelenin ardından, hamd ederek, tüm alemlerin Rabbi olduğuna inandığımız Allah'a yönelmeye sıra geliyor:
2- Hamd, tüm alemlerin Rabbi olan Allah `a mahsustur.
Allah'a
hamd etmek, mü'min bir kulun Allah'ı anar-anmaz kalbinden taşan
duygularının ifadesidir. Çünkü en başta bu kulun varoluşu bile
yaratıcısına karşı hamd ve övgüyü gerektiren ilâhi bir lütuftur. Her
an, her saniye ve her adım başında yüce Allah'ın sayısız nimeti ardarda
sıralanmakta, birbirini izlemekte ve başta insan olmak üzere bütün
yaratıkları kapsamına almaktadır. Bundan dolayı her işin başında ve
sonunda Allah'a hamd etmek İslâm düşüncesinin temel kurallarından
biridir; "O, kendisinden başka ilah olmayan Allah'tır. En başta da en
sonda da hamd O'na mahsustur." (Kasas Suresi, 70)
Allah'ın mümin
kuluna karşı olan bağış ve fazileti o derece yüksektir ki, bu kul
"Elhamdülillah (Hamd Allah'a mahsustur)" dediğinde, ona bütün ölçülere
baskın gelen ağırlıkta sevap yazar. Nitekim Sünen-i ibn-i Mace'de,
Abdullah bin Ömer'e dayanarak kaydedildiğine göre Peygamber efendimiz
şöyle buyuruyor: "Allah'ın kullarından biri "Ya Rabbi, sana zatının
ululuğuna, saltanatının yüceliğine yaraşır biçimde hamd ederim" dedi.
Bu sözün değerini ölçemeyen kulun amellerini yazmakla görevli melekler
ne yazacaklarını bilemediler. Bunun üzerine Allah'ın huzuruna çıkarak:
"Ya Rabbi! Senin kullarından biri öyle bir söz söyledi ki, onu nasıl
değerlendirip yazacağımızı bilemiyoruz" dediler. Yüce Allah, -kulunun
ne dediğini daha iyi bildiği halde- meleklere: "Kulum ne dedi?" diye
sordu. Melekler: "Ya Rabbi! O, `Ey Rabbim! Sana zatının ululuğuna ve
saltanatının yüceliğine yaraşır biçimde hamd ederim' dedi" diye cevap
verdiler. Bunun üzerine Allah o meleklere: "Kulumun o sözünü ağzından
çıktığı gibi yazın. O sözün karşılığını, kulum kıyamet günü huzuruma
geldiğinde bizzat ben kararlaştırıp veririm.." buyurdu...
DEVAM EDECEK...